20 Ekim 2010 Çarşamba

Anne beni ikna et!


Bizi çocukken kandırmak da korkutmak da çok kolaydı.

Anne ve babalarımızın verdikleri sözleri tutma kaygısı da pek yoktu zaten, şunu yaparsan bunu yaparım koşulu her zaman işe yarardı. İşin kötüsü, bana verdikleri sözleri hiç tutmuyorlar diye bir hesap yapmaz her seferinde oltaya takılırdık.

Yemek yemeden dondurma yiyemezdik, yemekten sonra da “daha yeni yemek yedin” bahanesi ile dondurma hayalimize veda ederdik.

Şimdiki anneler, yani bizler, çocuklarımıza verdiğimiz sözleri tutamamaktan hep korkuyoruz, ama bu çocuk psikolojinin belki de en önemli kurallarından değil mi? “Tutamayacağınız sözleri vermeyin ama verdiğiniz sözü de mutlaka tutun” ilkesi.

Gerçi bazen sözümüzden caymak için çevremizden yardım aldığımız oluyor, maksat ben sözümü tutacaktım ama bak o oyuncağı satmıyorlarmış, bakkalda dondurma kalmamış, bekçi parkı temizleyecekmiş, havuz ilaçlanıyormuş, alışveriş merkezi kapanıyormuş gibi dış etkenlere topu kolayca atıyoruz.

Tabii yaşları ilerledikçe bu masum yalanlara kanmamaya başlıyorlar, mesela geçen gün markette dondurma kalmadığını söyleyen kasiyere kızımın verdiği cevap gibi: “Nedense buna hiç şaşırmadım!”, yani inanmadım da hadi neyse der gibi.

Şimdiki çocukları kandırmakta, oyalamakta, korkutmakta neredeyse imkânsız!

Yeni bir çağın ve zekânın ürünü onlar, soruyorlar, sorguluyorlar, korkusuzlar ve akıllılar.

Anne olmadan önce en tahammül edemediğim çocuk türü cümle içinde “sana ne, bana ne” gibi kelimeler kullanan çocuklardı, ne mi oldu? şimdi günde yüz kere bu kelimeleri duyar oldum. Büyük lokma yiyip küçük söz konuşmak ne de anlamlı bir atasözü! Şeker yersen dişlerin çürür, bana ne çürüsün; terlik giymezsen karnın ağrır, sana ne ağrısın!

Şimdiki çocukları bir şeye inandırmak değil ikna etmek gerekiyor. İkna edebilmek için ise uzun uzun, yorulmadan anlatmak. Kızıma ne zaman bir şeyi açık açık anlatsam sonunda daha kolay uzlaştığımızı fark ediyorum. Sıradan bir “Yapma!” kuralı yeterli değil, “Yapmamalısın çünkü” ile kurulan cümleler onun daha çok ilgisini çekiyor.

Bazen yapımız, biraz da kültürümüz gereği fazla korumacı ve düşünceli davranıyoruz, mesela bazen kızıma terlik giymesi için yalvarırken buluyorum kendimi, sonra bana bile bu ısrarcılığım anlamsız geliyor. Şeker yerse dişlerinin, çıplak ayakla dolaşırsa karnının ağrıyacağını, koltuktan koltuğa atlarken düşüp bir yerini acıtacağını anlaması için belki de yaşaması gerek gerçekten. Tıpkı bizim de tecrübelerimizin böyle oluştuğu gibi, hem de hala bu yaşımızda bile.

Kuralları koymak her zaman kolay ama bunca tecrübe arasında benim de öğrendiğim en önemli ders galiba şu: kurallar önemlidir ama bir o kadar tehlikelidir, sonuna kadar kararlı olabileceğiniz konularda kural koyun, kararlı olamayacaksanız o kuralı hiç koymayın, sonra o otorite boşlukları sık sık ayağınızı tökezletiyor.

Anneden not: Balarısı ile bir süre tatile çıkıyoruz, valizimizde yeni maceralarla dönene kadar hoşça kalın!

(05 Temmuz 2010 Pazartesi,bebek.com köşemden alıntıdır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder