20 Eylül 2012 Perşembe

‘Öyle çocuklar’a…

Son zamanlarda gazetelerde ve sosyal medyada sık sık "ötekileştirilen", eğitim hakkı tanınmayan, reddedilen çocuklar üzerine haberlere rastlıyoruz. Ötekileştirilen derken, ruhsal, fiziksel ya da nörolojik sorunları nedeniyle eğitimden ve diğer çocuklardan soyutlanmaya çalışılan çocuklardan bahsediyorum. (08 Eylül 2012 Cumartesi)
Dışarıdan bakmak ile içinde olmak çok farklı…Otizimli yeğenime, kendi yaşadıklarımıza, içinde bulunduğumuz duruma bakıyorum sonra bir de sosyal medyada paylaşılanlara, yürütülen kampanyalara, imzalara bakıyorum ve o noktada aklım karışıyor.

Toplanan imzalara, haberlere, bloglara, köşe yazılarına bakınca zannediyorum ki ülkemizde bu çocuklara karşı büyük bir duyarlılık, hassasiyet var. Herkes onları bağrına basmaya her an hazır. Sonra tekrar içinde bulunduğumuz durumu gözden geçiriyorum; yeğenimin kreşten ayrılmasını isteyen eğitimciler, okulun kasasını düşünen idareciler, çocuğunun sınıfında bu tür çocukları istemeyen veliler, herkes yerli yerinde duruyor. Bu kadar duyarlı, eğitimli bir çoğunluk varken, hepimiz bu çocukların bir okul bulmasını, diğer çocuklar ile eşit eğitim almasını bu kadar istiyorken, neden hala bu soruna bir çözüm bulamıyoruz?

Eğitimcilere sorsak veliler istemiyor, velilere sorsak eğitimciler… Kimi veli açıkça söylüyor, “ben çocuğumun sınıfında böyle bir öğrenci istemiyorum”. Sanki bütün çocuklara bulaşacak, hani o “öyle çocuklara” benzetecek bir hastalık söz konusu. Malum, hepimizin mükemmel(!) çocukları var.

Bu çocukların bir okul bulmasını istiyoruz ama çoğu veli iş kendi çocuğunun sınıfına gelince, aile başka bir formül bulsa da çocuğunu sınıftan alsa diye gözünüzün içine bakıyor. Bir yanda bu çocuklara okul bulmak için imza toplayanlar diğer yanda da buldukları okuldan çıkarılmaları için imza toplayanlar var … Aslında yaptığımız şey şu, kendi çocuğumuzu düşünüyormuş gibi görünürken başka bir annenin kendi çocuğunu düşünme hakkını elinden alıyoruz.

Özel okullar almıyor, hatta daha samimi fikrimi belirteyim, yasalar zorunlu kılmasa bu özel çocukları devlet bile istemeyebilir. ‘Çocuğunuz zaten öğrenemiyor, neden okula gönderiyorsunuz?’ diye sorgulayan öğretmen de var; nasıl yaklaşacağını bilmediği için her fırsatta sınıftan çıkaran da var; diğer velilere sürekli dert yanan da... Öğretmenler bu konuda yeterince donanımlı değil, veliler deseniz keza. Kaynaştırma sınıfları da bu çocukların “dışlanma” sorunu ortadan kaldıramıyor yani!

Oysa farklı olanla yaşamayı, aynı çatı altında olmayı, ona alışmayı ve sevmeyi öğretebilmek çocuklara kazandıracağımız ne büyük bir erdem, bilmiyoruz.

Bu özel çocukların, sosyalleşmeleri, gelişmeleri için bizim çocuklarımızla bir arada eğitim görmeye ne kadar ihtiyaçları olduğunun farkında olan bir anne olarak yazıyorum bu yazıyı. Sosyal medyada paylaşmak, bilinç oluşturmak, tüm bu zorluklarla baş etmeye çalışan ailelerin seslerinin duyulmasına destek olmak elbette önemli… Ancak ben bakış açımızın gerçekten değişebileceğini görmek istiyorum. Ben Ozan için, Nazım için, Zeynep için sadece “bir okul” istemiyorum, dahası benim çocuğumun sınıfında bir sıra istiyorum. Benim çocuğum; otizimli, aspergerli, down sendromlu, yani özel gereksinimli bir çocukla aynı sınıfta okuyabilir diyecek, hatta bir adım daha ileri gidip okul idaresine bunun için dilekçe verebilecek kaç anne baba var aramızda, bunu bilmek istiyorum.

40 yaş üzeri annelerin çocukları daha zeki!

Kadınların ekonomik hayata katılması ve eğitim seviyesinin yükselmesi ile birlikte birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de anne olma yaşı 35'li hatta 40'lı yaşlara yükselmiş durumda. Son 10 yılda, sosyal sınıf dikkate alındığında, 40 yaş ve üzeri anne olanların sayısı neredeyse 2 kat artış göstermiş. (06 Ağustos 2012 Pazartesi)
40’lı yaşlara yakın ya da üzerindeyseniz ve bazı nedenlerle anneliği şimdiye kadar ertelediyseniz bu yazıda sizin için güzel haberler var.

Wellcome Vakfı tarafından finanse edilen, University College London ve Birkbeck College tarafından yürütülen bir araştırma, 40 yaş ve üzeri anne olan kadınların çocuklarının daha sağlıklı ve daha zeki olduğunu ortaya koymuş.

40 yaş ve üzeri, ilk kez anne olan kadınların, yaşları 9 ay ila 5 yıl arası değişen 1.100 çocuğu üzerinde yapılan araştırmalar, genç annelere sahip 38.000 çocuğun sonuçları ile karşılaştırırlığında ortaya çıkan sonuç bu yönde…

Araştırma sırasında çocukların kavram bilgileri, kelime hazneleri, resim ve şekilleri tanıma ve IQ seviyeleri de dâhil olmak üzere bir dizi sonuç ele alınmış.

İlginç verilerden biri de, 40 yaş üzeri annelerin çocuklarının kaza, yaralanma, zehirlenme gibi vakalar nedeniyle hastanelere daha az başvuruyor oluşu. Araştırma sonuçlarına göre yaşları ileri olan kişiler her ne kadar daha az aktif ve çocuklarının peşinde daha az koşturan ebeveynler olsalar da yaşları ve tecrübeleri nedeniyle çocukları için tehlikeli olabilecek potansiyel riskleri tespit etme ve ortadan kaldırma konusunda daha başarılılar. Sonuçlar yaşı ileri olan annelerin daha fazla hayat tecrübesine sahip, daha sakin ve daha fazla öngörülü olmaları nedeniyle annelik rolünde daha donanımlı olduklarını söylüyor. Bu sonuçlarda sosyal sınıf da oldukça etkili… Eğitimli ve bilgili 40 yaş üstü anneler çocuklarının zekâ gelişimi ile bağlantılı ebeveynlik becerileri konusunda ilerideler.

Uzmanlar ileri yaşta gebelik ve annelik konusunda toplumda olumsuz önyargıların kadınları ürküttüğünü ama yaşam kalitesinin yükselmesi ve uygun tedavi yöntemlerinin artması ile artık hamilelikte pek çok riskin önüne geçilebildiğini hatırlatıyor. Anne olmak için geç mi kaldım diye endişeleniyorsanız bu araştırma sonuçları oldukça motive edici olabilir.

18 Eylül 2012 Salı

Sorun Çözebilen Çocuklar

Çocuklarda sorun çözme becerisinin geliştirilebilir bir şey olduğunu biliyor musunuz?Aslında düşündüğümüzde günlük yaşamımızda, okulda, işyerinde hatta evde sık sık sorunlar ile baş etmeye çalışıyoruz. Bazılarımız sorunların üstesinden pratik ve sistemli bir şekilde gelebilirken bazılarımız için aynı sorun, içinden çıkılması zor ve karmaşık olabiliyor. (19 Temmuz 2012 Perşembe)
Tıpkı okul yıllarındaki gibi; örneğin ben matematiği sevmezdim ama yine de her problemi herkesten önce çözüp parmak kaldıran çocukları içten içe kıskanırdım. Onun için bu kadar kolaysa benim için neden bu kadar zor diye düşünürdüm.

Çocukların problem çözme becerileri ile ilgili okuduğum kaynaklar “korumacı anne babaların çocuklarının problem çözme konusunda daha yetersiz oldukları” görüşünde.

Çocuk gelişimi ve eğitimi konusunda ilham veren fikirleri nedeniyle sık sık takip ettiğim John Fewings’in sitesinde bu konuda çok faydalı bilgilere rastladım:

Örneğin, ağaca topu kaçan, koltuğun arkasına bebeği düşen çocuğunuza sık sık “sen dur ben hallederim” demeyi tercih ediyorsanız çocuğunuzun problem çözme becerilerinin gelişmesine yardımcı olamıyorsunuz demektir. Fewings çocuğunuza düşünmesi için fırsat verin diyor. Yani, bu gibi durumlarda çocuğumuza bebeğini ya da topu nasıl alabiliriz sorusunu sorup, bu sorunun üstesinden nasıl gelebileceğini düşünmesi için ona fırsat verebiliriz. Sabırlı olmak ve çocuğu cesaretlendirmek çok önemli…

Fewings’e göre sorunları çözmek için izlememiz gereken iki önemli adım var: 1- Analiz; 2- Sentez

Analiz, problemi parçalara bölebilme becerisidir, problemin nasıl meydana geldiğini görmemize yardımcı olur.

Sentez: sorunun kaynağını anladıktan sonra parçaları yeniden bir araya getirerek çözüm bulabilme becerisidir.

Yani çocuğumuz bir sorun ile karşılaştığında, ona “Sorun nedir? Nasıl başladı? Sonra ne oldu?” gibi sorular sorarak problemi parçalara bölmesine ve analiz etmesine yardımcı olabiliriz. Sonrasında da parçaları bir araya getirip çözüm bulabilmesi için cesaretlendirebiliriz. Çocuğumuzun ürettiği çözümler mantıksız bile olsa en fazla “bunun gerçekten uygun bir fikir olduğundan emin misin?” gibi sorular sorarak konu hakkında biraz daha düşünmeye teşvik edebiliriz.

Fewings, - tüm gelişim alanlarında olduğu gibi- problem çözme becerisinin gelişmesinde de yine ana baba ve öğretmen tutumlarının etkili olduğunu hatırlatıyor.

Fewings’in evde kolaylıkla uygulayabileceğimiz önerileri var. Örneğin; çocuğunuzdan evde rutin olarak yapılan bir işi (sofra hazırlamak ya da çay demlemek gibi) gerçekleştirmek için gerekli adımları bir kâğıda yazmasını isteyin, çocuğunuz okuma yazma bilmiyorsa onun söylediklerini siz de yazabilirsiniz. Sonra hiç müdahale etmeden aynen çocuğunuzun söylediği adımları takip ederek bu görevi yerine getirin. Tamamladığınızda çocuğunuz ile bu süreci tartışın, eksiklikleri analiz etmesi, çözüm üretmesi için çocuğunuzu cesaretlendirin. Ancak bunu yaparken çocuğunuzun kendisini beceriksiz hissetmesine neden olacak eleştirilerden kaçının. Fewings bu egzersiz örneklerini çoğaltarak, çocukların sistemli olma ve problem çözme becerilerini geliştirebileceğimiz görüşünde. Böylelikle çocukların bilgi ve becerilerini kullanabilmeleri için onlara fırsat vermiş, bakış açılarını geliştirmiş oluruz.

Küçük yaşta edinilen problem çözme becerileri gerek okul hayatlarında, gerekse ileri yaşlarda; çocuklarımızın analitik düşünebilen, kararlarını kendi başına şekillendirebilen bireyler olmaları konusunda önemli rol oynayabilir.