20 Ekim 2010 Çarşamba

Anne ben acıkmadım!

Siz hiç “çocuğum bir güzel yemek yer, doymaz daha ikinci tabağı da ister” gibi şeyler anlatan anneler gördünüz mü? Kaç anne çocuğunun iştahından ve yeme düzeninden gerçek anlamda memnundur bilemiyorum ama en azından benim duyduklarım hep memnuniyetsiz olanlar. İtiraf etmeliyim ki bende bu gruptayım ve bu memnuniyetsizlik yüzünden yemek saatlerimizi bir dönem kızıma ve kendime zehir etmiş bir anneyim. Toplumumuzun, kültürümüzün bize öğrettiği en büyük yanlışlardan biri olan “kilolu çocuk sağlıklı çocuktur” inanışına göre çocuğunuz ne kadar toparlak ise, toplumun gözünde o kadar iyi annesinizdir. Yani kızımın yememe sorunu yetmiyormuş gibi üstüne bir de çevre faktörü eklenince eli kaşıklı bir cadıya dönüştüğüm anlar çok oldu. Bu konuda ne yapmalıyım, kızıma nasıl yemek yedireceğim diye araştırmalara koyulduğumda bulduğum kaynaklar bana zorla güzellik olmayacağını ama yemek konusunda da yersiz ısrarımı sürdürürsem pek çok beslenme problemine davetiye çıkaracağımı gösterdi.


Biraz obezite alır mıydınız?


Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından yapılan Obezite tanımlaması “Sağlığı bozacak ölçüde yağ dokularında anormal veya aşırı miktarda yağ birikmesi” şeklindedir. Çocukluk döneminde başlayan obezite türleri olabildiği gibi, ergenlik veya yetişkinlikte de obezite sorunu baş gösterebilir. Uzmanlar Obezite’yi bir beslenme problemi olarak görüyorlar ve bunu birkaç grupta sınıflandırıyorlar. Obeziteye yol açan pek çok faktör var; Genetik faktörler, beslenme alışkanlıkları, fiziksel aktivitenin yetersizliği, sosyoekonomik durum ve psikolojik faktörler önemli sebeplerden.


Neden obezite dünyada böyle hızlı bir yükselişte?


Bunun en önemli sebebi elbette günümüzün değişen koşulları. Hep diyoruz ya “biz çocukluğumuzu sokaklarda oynayarak geçirdik” en büyük nedenlerden biri de işte bu cümlemizde gizli. Oynadığımız oyunları bir düşünün; ip atlamak, saklambaç, yakar top, elim sende, sek sek..Bu oyunların hepsi büyük hareket, efor ve enerji gerektiren oyunlar. Bugün çocuklarımız herşeyden önce bu hareketlilikten yoksunlar. Evde televizyon veya bilgisayar başındalar, dahası okulda bile artık belki bu kadar hareket etmiyorlar. Koltuk tepelerinde gezinip,sağa sola atlamak ne ölçüde bir hareketlilik bilmem ama evdeki çocuklar için bundan fazlası yok ne yazıkki. Fiziksel aktiviteler azalıp bir de düzensiz yemek alışkanlıklarının, hazır gıdaların, yağlı yiyeceklerin devreye girmesiyle birlikte erken yaşta obezite çocuklarda yaygın bir problem olarak gün yüzüne çıkıyor.


Bize ne görev düşüyor?


Uzmanlar öncelikle çocuklara zorla yemek yedirmekten vazgeçmemizi öğütlüyorlar.”Yemek yeme bir vücut ihtiyacıdır. Vücut, gereksinim duyduğu yemek miktarını kendi metabolizmasına göre belirler”. Yani çocuğunuzun yediği 3 kaşık yemek sizin için az ve yetersiz olabilir ama onun vücudunun gereksinimi için bu yeterlidir ve siz o sınırları zorladıkça zamanla ihtiyacından fazla yemek yeme alışkanlığı başlayacak, dahası bu alışkanlık yaşı ilerledikçe onu ihtiyacından fazla kalori almaya ve daha fazla abur cubur tüketmeye sevkedecektir. Yaş ile birlikte harekette azaldıkça da bu alışkanlıklar yerini şişmanlık ve obezite gibi sorunlara bırakacaktır.


Yemeyen çocuklar için neler yapılabilir?


Amerika’nın ünlü bir beslenme sitesinde bir uzman şöyle bir fikir ile yaklaşmış bu konuya. “Belki çocuğunuzun acıkma saati ailenizin yemek saatleri ile uyuşmuyordur, ve çocuk henüz acıkmadığı için yemek yemeyi reddediyordur”. Bunun için de şöyle bir öneride bulunmuş: “Çocuğunuzun bulunduğu odaya az miktarda yiyecekler koyup gözlemleyin, mutlaka acıktığında gidip yemek isteyecektir, onun yemek yediği saatleri dikkate alıp çocuğunuzun ya da ailenizin beslenme zamanını buna göre ayarlayabilirsiniz”
Bunun dışında yemekleri daha eğlenceli şekillerde sunmak, yemekleri beraber hazırlayıp mutfakta ondan yardım almak, çocuklar için hazırlanmış yemek kitaplarından tarifler denemek, sofrada beraber oturup onu da bu sosyal alışkanlığa dahil etmek benim faydalı bulduğum diğer yöntemlerden.

Ancak tabii ki yemek yemeyen, kilo almayan, gelişimi yaşıtlarından geride seyreden çocukların durumu uzman doktorlar tarafından incelenmeli ve değerlendirilmeli. Bu durumlarda kulaktan dolma tavsiyeler ile alınan iştah açıcı ürünler ve vitaminler çocuğa faydadan çok zarar verebilir.


Çocuklarımızı aşırı yemekten ve abur cuburdan nasıl koruyalım?


Yine uzmanlar diyor ki çocuğunuza gerçek açlık ile duygusal açlık arasındaki farkı öğretmek sizin elinizde. Hani bir çoğumuz “mutsuz olunca çok yemek yiyorum”, “moralim bozuk canım tatlı istiyor” şeklinde dert yanarız. Bunun çocukken ağladığımızda avutulduğumuz çikolatalar, tatlılar ile bir ilişkisi var mıdır acaba? Bilimsel bir açıklaması var mı bilmem ama bir alışkanlık olduğu aşikar. Çocukların duygularını besleyrek onlara duygusal açlığı öğretiyor olabilir miyiz? Bu yüzden uzmanlar diyor ki çocuğunuz üzgün ya da mutsuz olduğunda onu bir şeker veya çikolata ile teselli etmeyin, hatta çocukları hiçbir durumda yemek ile ödüllendirmeyin. Gerçek açlık duygusunu anlamasına ve doğru zamanda doğru yiyecekleri seçmesine yardımcı olun.


Böyle bir çağda, reklam ve tüketim çılgınlığında bu kontrolü tam anlamıyla sağlamayı başaran aileler ile gerçekten gurur duymak gerek. Doğru beslenme alışkanlıklarını kendimiz bile bazen es geçerken çocuklarımıza verebilmemiz büyük özveri gerektiriyor. Bu arada siz çocuğunuzu abur cubur gıdalardan ne kadar uzak tutarsanız tutun, bir yerlerde büyükanneler, büyükbabalar, amcalar, teyzeler çantalarında bu tuzaklarla geziyor benden söylemesi ?
(17 Ağustos 2009 Pazartesi,bebek.com köşemden alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder