20 Ekim 2010 Çarşamba

Bizim cephede “Virütik” bir hafta

Bu haftamız hastalıkla geçti biraz. Balarsının bağırsaklarına sızan hain adenovirüs kızıma oldukça zorlu birkaç gün geçirtti, haliyle bize de.

İnsan her gün yeni bir şey öğreniyor gerçekten. Bundan iki sene önce bir rotavirüs vakamız olmuştu, geçmişten gelen tecrübe ile daha ikinci ishalde, “yoksa yine mi rota?” endişesine kapılıp gaita testine bir numune gönderdik ama bu kez farklı isimli bir virüs yani “adenovirüs” ile tanıştık.

Aslında adenovirüs ve rotavirüs benzer özelliklere sahip virüslermiş. Bu iki tür virüs de çocuklarda ishal, kusma, yüksek ateş, iştahsızlık, baş ağrısı halsizlik gibi etkiler gösteriyor. Biz daha önce rotayı çok şiddetli geçirdiğimiz için sanırım bu sefer adenovirüsü daha hafif atlattık eskiye nazaran. Bu virüslerde “reinfekte” görülebiliyor, yani bir kez yakalanmak bağışıklık kazanmak için yeterli olmayabiliyor, ancak şanslıyız ki ikinci kez yakalanıldığında hastalık ilki kadar ağır seyretmiyor. Bir de tabii iki yaş ve altı çocuklarda daha sık görülen ve daha fazla etkili olan virüsler bunlar sanırım. Biz 3 günde atlatmış olsak ta 10–14 gün süren vakalar olabiliyormuş.

“Rotavirüs” ile “Adenovirüs” birbirine çok benzeyen virüsler olsa da edindiğim bilgiye göre rotavirüs için en yüksek pozitiflik alınan aylar Şubat, Ocak ve Aralık, adenovirüs için ise Temmuz, Mayıs ve Eylül ayları imiş. Tabii solunum yolu ile bile bulaşıcı özelliği olan bu virüsler bir süre sonra salgına dönüşebiliyor. Yaygın olarak okul, kreş gibi ortamlardan, ortak kullanılan oyun alanlarından, oyuncakların yüzeylerinden, kirli sulardan, iyi yıkanmamış meyve sebzelerden, daha aklımıza gelebilecek pek çok şeyden bulaşabiliyor.

Doktorumuzun önerisi ishal sürerse ve kızım sıvı almayı reddederse hastaneye başvurmamız yönünde oldu. Tabii bu arada doktorun verdiği suya katılan “antidiyareik” , sindirim ve metabolizma düzenleyici ilaçlardan kullandık, daha doğrusu kullanmak için epey bir çabaladık.

Bu tür ilaçları bebekken suya karıştırıp içirmek kolaydı ve kızım gık diyemediği için suyu “gluk” diye içiyordu. Ama bu yaşta bunu içirmek ne zormuş meğer! “Bu suyu beğenmedim, bu suyun tadı tuhaf, kesinlikle içmem” gibi itirazları karşısında ilacı içiremiyor olmanın acizliği ile kalakaldım. Tabii pes etmek yok, biraz ayranı sulandırılıp içine ilaç katarak, yağmur ormanlarından küçük Tarzan’ın gönderdiği özel bir formül olduğunu söyleyip içirmeyi başardım. Annelik en çok hangi yönümü geliştirdi diye sorarsanız, yaratıcı drama kabiliyetimi diyebilirim. ? Kahvaltıda da sütü yarı yarıya sulandırıp ilacı içine kattım ve balla tadını biraz daha içilebilir hale getirdim. Bunlar belki önerilen yöntemler olmayabilir ama o an o kadar aciz kalıyorsunuz ki içebildiği ne varsa onun içine katıp veriyorsunuz. Aslında çorbaya da katabileceğimizi duymuştum ama çorba içirebilmek hele de o halsiz ve iştahsız hali ile ne mümkün, hiç değilse ayran ve süt sevdiği içecekler olduğu için içirmesi kolay oldu. Zaten iki üç şase kullandıktan sonra ishal başarıyla sonlandırıldı.

Hastalıklarda beslenme konusunda bazı doktorların farklı önerileri olabiliyor, bir grup doktor su tutucu gıdalar ile katı diyet uygulamanızı isterken bazı doktorlar çocuğunuzun her zaman yediği ya da sevdiği şeylerden yedirmeye devam etmenizi, diyet uygulamamanızı istiyor. Açıkçası naçizane fikrim de ishali direkt olarak kesmekten yana değil, daha ziyade virüsün vücuttan atılmasına, temizlenmesine yardımcı olacak, ishalin hızını kesecek ama artmasını da engelleyecek bir beslenmeden yana. Özellikle kusma var ise bir tabağı bir seferde yedirmekte ısrarcı olmamak, az az, sık sık beslemek ve aralarda kaşıkla ya da bardakla sık sık su vermek gibi...Tabii bebek eğer anne sütü alıyorsa anne sütünü kesinlikle kesmemek gerekiyor.

Bazı anneler ishal durumunda çocuklara evde yapılan şekerli tuzlu su karışımlarından içirmeyi tercih edebiliyorlar ancak şahsi fikrim eczanelerde satılan ve sağlık ocaklarından ücretsiz temin edilebilen oral rehidratasyon sıvılarından kullanılmasından yana, çünkü evde hazırlanan karışımları dengelemek zor olabilir ve bunun sonucunda bebeğiniz olumsuz etkilenebilir. Artık bu tür hazır daha pratik ve faydalı oluyor. Ben bu tür hastalıklarda beslenme konusunda, önlem olarak çok az yağlı ve şekersiz gıdalar seçmeye; makarna, pilav, ızgara et, elma, muz, şeftali gibi besinlerden yedirmeye, bol bol su, ayran gibi sıvılar içirmeye gayret ediyorum. İshali artıran gıdalar neler olabilir derseniz sebze yemekleri, mercimek çorbası, domates, armut, vişne, çilek, portakal, salatalık, limon, zeytin, bisküvi, gofret, simit, kavun, karpuz, üzüm gibi yiyecekler ağırlıkla uzak durulması gerekenler sınıfında.

Netice de öyle ya da böyle uykusuz ve yorgun geçen 3 gün sonrasında adenoyu kovaladık ama 3 günden uzun süren ishalli hastalıklarda mutlaka bir sağlık kurumuna veya doktorunuza başvurmak gerektiği bilgisini de unutmamakta fayda var.

Her türlü virüsten uzunca bir süre uzak kalmak umuduyla hepimize sağlıklı günler.
(03 Eylül 2009 Perşembe, bebek.com köşemden alıntı)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder