30 Nisan 2012 Pazartesi

İşin Tadı TUZ’u kaçtı

“Maalesef” diyerek başlayayım ama abur cubur sever biri olarak böyle haberler çıktığında hemen dikkat kesiliyorum. Oxford Üniversitesi bilim adamları İngiltere’de yüksek kalorili gıdalara “kalori vergisi” getirilmesini teklif etmiş. Dikkat çekmeyecek gibi de değil bu haber. (27 Nisan 2012 Cuma) Aslında benzer uygulamalar bir süredir Danimarka’da ve Fransa’da da yürütülmekteymiş. Obeziteye karşı açılan bu savaş daha ne tür dâhiyane fikirler ortaya çıkaracak zamanla göreceğiz. İyi mi, kötü mü olur kısmında ise benim şüphelerim var, bunun yeme alışkanlıklarını değiştireceğinden emin değilim ama harcama alışkanlıklarını değiştireceği kesin. Çikolata bağımlılığı ile sigara bağımlılığını hep birbirine yakın görmüşümdür. Öyle ki, kriziniz geldiğinde 1 lira da olsa 10 lira da olsa alabilecek kadar gözünüz dönebilir. Bu yüzden, bana sorarsanız maliyet caydırıcı bir sebep değil, zararlarından haberdar olmak ise çok daha etkili. Mesela geçen gün gazetede çocuklarda hipertansiyon rahatsızlığının görülme yaşının 14-15’lere kadar indiği haberini okumak daha etkili ve ürkütücü bir gerçekti benim için. İngiliz Profesör Graham MacGregor’in açıklamasına göre bunun en önemli nedeni aşırı tüketilen tuz. "Çocuklarda hipertansiyon sessizce ortaya çıkıyor, fark edilene kadar kalp, göz, beyin veya böbrekleri hasta ediyor. Aşırı tuz tüketimine bağlı yüksek tansiyon sadece kalp krizi ve felç riskini tetiklemekle kalmıyor; ileri yaşta karşılaşılabilecek mide kanseri, kemik erimesi gibi hastalıklara da davetiye çıkarıyor" . Üstelik sadece tuzlu besinlerde değil, uzmanlar pek çok hazır gıdanın, kek, bisküvi, gofret, hatta puding gibi tatlı gıdaların bile tuz içerdiğini hatırlatıyorlar, hem de yüksek oranda. Sonuç; bu gıdalardan çok fazla tüketen çocuklar ergenlikte kalp damar rahatsızlıkları, hipertansiyon, kolesterol gibi sorunlar ile baş etmek zorunda kalıyorlar. Gerçekten veriler üzücü. Bebek ek gıdalara geçerken bir aile büyüğü ile bu konuda savaş vermeyen pek az anne olduğuna adım gibi eminim çünkü bazı büyüklerimiz bebek beslenmesine tuzu da katmakta ısrarcıdırlar. Hele çocuk o yemeği yemezse “o tatsız tuzsuz şeyi yemez tabii” diye ayıplanır, hepten suçlu siz olursunuz. Ama yeri gelmişken hatırlamakta fayda var, bebek beslenmesinde tuzun gerçekten yeri yok, bunu uzmanlar üzerine basa basa söylüyor. O yüzden özellikle bebeklerimizi tuzdan olabildiğince uzak tutmamız gerekiyor. Yemeğe tuz ekme konusu ise başlı başına bir sorun, yemeğinize tuz ekmeyi seviyorsanız çocukluğunuzda sofrada bunu çok sık yapan birini kesin hatırlarsınız, çünkü bana göre yemeğe tuz ekmek tamamen görerek öğrenilmiş bir davranış. Bu yüzden sofrada çocukların karşısında yemeğe tuz ekme eyleminden de vazgeçmekte fayda var, hatta belki sofraya tuz koymayı unutmak en güzeli. Uzmanlar günlük almamız gereken tuz miktarının sadece 6 gram olduğunu söylüyor. Yapılan araştırmalar Türk insanlarının günde 18 gram tuz tükettiğini ortaya koyuyor. Sadece tükettiğimiz ekmekteki tuz oranı bile 7 gram iken günde 18 gram tuz tüketiyor olmamız o kadar da şaşırtıcı değil aslında ama 18 gram gerçekten normalin çok üstünde kalıyor. Sağlık Bakanlığı’nın 1 Temmuz’dan itibaren ekmekteki tuz oranını yüzde 30 oranında azaltacağını duymak ise bu açıdan sevindirici. Sağlıklı beslenme konusunda toplumun hassasiyeti arttıkça üreticilerin de satış stratejilerinin değişeceğine, daha doğalını, daha sağlıklısını üretmek için rekabet edeceklerine inanıyorum. Okul kantinlerinde gazlı, aromalı içeceklerin; cips ve kızartmaların satılmasının yasaklanması çocuklarımızın sağlığı açısından önemli bir karardı, pek çok çocuk kanalında da bu ürünlerin reklamlarının yasaklanmış olması yine güzel bir adım. Ama daha fazlası da yapılabilir. Örneğin Avusturalya'da gıda ambalajlarında sadece yiyeceklerin kalorisi değil glisemik indeks oranı da belirtiliyor, biz de neden olmasın? Her dört kişiden biri – ki bir tanesi de benim-asrın vebası insülin direnci ile boğuşurken bu geç kalınmış bir uygulama bile sayılabilir. Yani kalorili gıdalara yüksek vergiler uygulama, fiyat ile caydırma gibi politikalardansa bireyleri bilinçlendirmek çok daha başarılı sonuçlar çıkarabilir. Okullarda bilinçli beslenme üzerine dersler verilebilir, gıda güvenliği ile ilgili seminerler düzenlenebilir. Küçük yaştan itibaren bilinçlenmek önemli çünkü pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da geçerli: “Ağaç gerçekten yaşken eğiliyor”.

Ankaradaki en güzel kitabevi: ARKADAS

Kızıma ne zaman Kentpark'taki Arkadaş kitabevine gitsek kendimizi kaybediyoruz, farklı bir dünya gibi orası! Küçükten büyüğe eline bir kitap almış inceleyen, okuyan insanlar.. Çalışanların çocuklara gösterdiği güleryüz ve sabır da cabası! Bu yüzden, yeri gelmişken bloğumdan da bir teşekkür göndermek istedim 😃

Pasta pasta!

Bu haftasonu kızkardeşimin doğum günü pastası için kolları sıvadım, ortaya böyle bir şey çıktı😊

KUĞULU PARK'TA ÇOCUK TİYATROLARI FESTİVALİ

Devlet Tiyatroları tarafından bu sene 8.si düzenlenen "Küçük Hanımlar Küçük Beyler" tiyatro festivalinin açılışı 24 Nisan günü Kuğulu Park'ta yine cocukların tum neşesi ile kutlandı, tabii bal arısı da oradaydı!

23 Nisan Kutlu Olsun!

Bal arısının 23 Nisan heyecanı görülmeye değerdi, o mutlu dolayısıyla biz de mutlu! Çocuklarımızın, Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti ve Demokrasiyi ilelebet yaşatması dileğiyle!