26 Aralık 2011 Pazartesi

Sosyal Paylaşımı Neden Seviyoruz?

Sosyal Paylaşımı Neden Seviyoruz?
Paylaşım sınırlarının her geçen gün biraz daha genişlediği bir çağdayız. Son birkaç sene içinde pek çok alışkanlığımızı değiştirdik, paylaşımı seven bir toplum olduk daha doğrusu seven ve sevmeyen olarak ikiye bölündük.

Önce Profil resimlerimizi, sonra aile resimlerimizi, zamanla gittiğimiz yerleri, yediğimiz ilginç yemekleri, saç rengimizi, ojemizi, ellerimizi, ayaklarımızı bile paylaşır olduk. İlk başta abartılı, aşırı bulunan bazı şeyler zamanla normalleşti. Facebook durumlarımıza aforizmalar yazarak yola çıktık, sonra kendimizden, duygularımızdan, yaşadıklarımızdan, mutluluğumuz ya da yalnızlığımızdan bahseder olduk. Dahası bu tür sosyal paylaşım sitelerinde hesabı olmayanlara şaşırır hatta yadırgar olduk.

Bu süreçte hepimiz kendimize bu soruyu sormuşuzdur eminim, “Neden hayatımızda olan biteni paylaşıyoruz?” Sizin nedenleriniz nedir ve nasıldır bilmiyorum ama aslında üç aşağı beş yukarı aynı noktada birleşiyoruz. Hepimiz dijital günlükler tutuyoruz.

Ben bu tür paylaşımlara sosyal medya araçları Türkiye’de yaygın olmadan biraz daha önce başlamıştım. Ailemin adına açtığım web sitesi ile kızıma hamilelik sürecimi, ay ay nasıl büyüdüğünü, neler yaptığımızı paylaşıyor; beslenmesinden, gelişimine, aşı takviminden oyuncak seçimlerimize, doğum günlerine, tatillere kadar geçirdiğimiz günlerin görsel bir günlüğünü tutuyordum. Uzakta olan aile yakınlarımın, arkadaşlarımın kızımı takip etmeleri sık sık web sitemizi ziyaret edip ziyaretçi defterine mesajlar bırakmaları keyifliydi. Web sitesinin en can sıkıcı yanı bu siteye kimlerin eriştiğini bilmeme ve kontrol edememe kısmıydı. Bu yüzden Facebook aslında tam zamanında imdadıma yetişti. Bir süre sonra web sitemizi güncellemeyi bıraktım ve kızım büyüdüğünde görebilmesi için sadece bir anı olarak saklamaya karar verdim.

Günlük tutmayı, hatırlamayı seviyorum. Başkalarının film, müzik zevklerini, güncel konuları, haberleri, yeni kitapları, bilmediğim şiirleri, beni güldüren videoları ya da güzel anıları paylaşmayı ve paylaşımlara ortak olmayı seviyorum. Bu dijital günlüklerde aslında yazdığımız her şey -iyi ya da kötü- hep bir yerlerde kalıyor. O yüzden en çok kızımla ilgili şeyler paylaşmayı seviyorum. Hafızama kazıyamayacağım anları bu dijital günlükte saklıyorum. Bir süre önce keşfettiğim Archivedbook sitesi sayesinde son üç senedir Facebook’ta paylaştığım şeylerin bir arşivine ulaştım mesela. Meraklısına tavsiye ederim.

İşte, Facebook arşivinde kızımla ilgili beni en çok keyiflendiren bazı anlardan sakladıklarım, yani bulduklarım:

* Size gününüzü göstericem çünkü siz gününüzü bilmiyorsunuz!! Temmuz 2009
* Babacım büyüyünce senin de saçların çıkacak, bekle ve sabret!! Kasım 2009
* Anne bak jelibon paketinin arkasına dua yazmışlar! Mart 2010
*Çizgi filmlerdeki prensler neden hep külotlu çorapla geziyor? Mart 2010
* Anne bu şarkının adı ne? Peki soyadı? Nisan 2010
*Almanya’dakiler Almanyaca konuşur Fransa’dakiler Franslıca (Balım ne diyorsa o!) Mayıs 2010
*Şu havuzdaki karpirajlar ne güzel! (“fıskiye” kelimesini kimse öğretmeyince başının çaresine bakan çocuk) Haziran 2010
*Ben Ankaralıyım anneannem de XXXcelli (telefon operatörleri mağduru bal arısı) Haziran 2011
*Yak gel bildiğin ne varsa, sat gel gözüm yok karakolda (Balım’dan şarkıya farklı bir yorum) Haziran 2011
* Balım'ın "ney" enstrümanı ile imtihanı: Anne bu çalan ne? ney! Bu çalan ney? ney! ben de sana soruyorum bu çalan ney? Eylül 2010
*"Kim bana meyve suyu verirse kraliyetimin yarısı onun olacak!" (fazla çizgi film izleyen çocuğun dramı) Kasım 2010
*Parkta adının Aleyna olduğunu söyleyen çocuğa kızımdan cevap: benim adım da Rosella!! Kasım 2010
*“Yaşlandığında sana anne mi, anneanne mi diyeceğim? (aklı karışık bal arısı) Ocak 2011
*Balım'ın Che ile tanışması ya da tanışamaması - Bu kim? Che, Evliya Che'lebi mi? hayır sadece Che! Behzat Ç gibi mi? Şubat 2011
* U ile başlayan hayvan “Unduz”, Z ile başlayan hayvan "Zebik" (kelime türetmece oyununda hile yapan çocuk) Şubat 2011
*O aslanın adı Burcu değil Samson (burç olayını bir türlü anlayamayan bal arısı aslan burcunu yorumluyor) Mart 2011
"Bu yakışıklı adamın fotoğrafının dolabımızda ne işi var?" (söz konusu fotoğraf Meşhur Adıyaman çiğ köftecisinin buzdolabında asılı ilanı) Nisan 2011
*Senin en yakın arkadaşın kim? Burak!! Neden? şu köşedeki apartman var ya, işte orada oturuyor! :)) Mayıs 2011
*çok yoruldum, yaşlandım galiba yakınmalarıma Balım'ca yorum: "Kocaman kadın oldun hala yaşlanmak peşindesin…" Eylül 2011
"anne ayakkabıların ne güzel parlıyor sanki sensörlü" Ekim 2011
“kitabın önsözü ile tanışan bal arısının merakı...arkasözü de var mı?” Kasım 2011

Bütün bunlara bakınca aslında benim için “Neden Paylaşıyoruz?” sorusunun cevabı karşımda duruyor. Çünkü o büyüdükçe, en çok onun bu hallerini özleyeceğimi biliyorum.. Paylaşıyoruz, çünkü çocuklarımız ile ilgili her şey kalabildiği kadar uzun süre aklımızda kalsın istiyoruz. Annelerin sosyal medyayı sevmesi ve böyle aktif olması da sanırım en çok bu nedenden ötürü.

(25 Kasım 2011 bebek.com yazımdan alıntıdır)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder