6 Haziran 2012 Çarşamba

Eğitim bilmecesi

Kaygılarım boyumu aşmış, uykumu, gecemi, gündüzümü benden almış gidiyor.

Kafamda sürekli aynı soru, “Ne olacak bizim çocuklarımızın hali?”

Bu sene çok yoruldum. Faaliyetlere yeterince katılmadığı için, dikkati kısa sürdüğü için ve kuralları sevmediği için kızımdan sürekli dert yanan öğretmenden yoruldum en çok da.
Kızım bu sene anaokuluna tam 5,5 yaşında başladı. Yani başka bir deyişle, 5,5 yaşında anaokuluna giden çocuğun eğitimcileri memnun edebilmesi için kuralları sevmesi, derslere katılması, uzun süren dikkat sağlıyor olması beklendi durdu. Bu beklenti sağlanamadıkça ortaya şu tablo çıktı: mutsuz öğretmen, mutsuz çocuk, yorgun anne baba.

İşte bu yüzden ilköğretimde yaşayacağımız sıkıntıları şimdiden tahmin etmem güç değil, özellikle de 5,5 yaş gurubunun... Bir anaokulu öğretmeni bu sorunlardan dert yanıyorsa, bu yaş gurubu ile iletişim kurmaya pek de alışkın olmayan ilkokul öğretmenleri sanırım sınıftan yangın var diye kaçıp gidecekler. Başka türlüsünü hayal edemiyorum.

Kızım birinci dönemde verilen çizgi tamamlama, harfleri ve sayıları yazma ödevlerini ağlaya ağlaya yaptı. İkinci dönem eve gönderilen hiçbir ödevi yaptırmadım, bir çocuk ağlaya ağlaya bir şey öğrenemez çünkü ancak okuldan soğur, dersten soğur en çok da öğretmenden soğur. Ama sistem bunu gerektiriyor maalesef. Sınıfları dolduracak, dersi dikkatle dinleyen, ödevlerini yapan, dikkati dağılmayan, mum gibi, disiplinli, sessiz ve uslu çocuklar aranıyor…Aksini ne eğitimciler ne de sistem tolere edemiyor.

Yani çocuğum kıpır kıpır, çabuk sıkılıyor, kuralları sevmiyor diyorsanız, çocuğunuzda hiperaktivite, dikkat eksikliği ya da öğrenme güçlüğü gibi sorunlar varsa devlet okullarında öğretmenlerin bu tür çocuklara yaklaşımı o kadar da şefkatli ve sabırlı değil, bunu açıkça söylemem gerek. Bu yüzden özellikle de 5,5-6 yaşında çocukların ilköğretime; öğretmenlerin de bu yaş gurubuna adapte olma süreci sandığımızdan daha zor olabilir. İşini gerçekten sevgi ve özveriyle yapan öğretmenleri tabii ki bu örneklerin dışında tutuyorum ama etrafımda benzer sorunları yaşayan anne babalar o kadar çok ki o anlayışlı, sabırlı eğitimcilerin sayısının azlığı beni endişelendiriyor.
Peki, ne yapacağız? Bu problemler, kalabalık derslikler, çocuk başına düşen ilginin yetersizliği, yabancı dil sorunu ve çevre faktörü anne babayı tüm şartlarını zorlayıp çocuğunu özel okula göndermeye zorluyor. Tabii zorlanacak “şart” kaldıysa! Bu arada özel okullar da anne babaların bu endişelerini açıkça istismar ediyor. Örneğin, yeni düzenlemede özel okul fiyatlarının bulunduğu ildeki enflasyon oranını dikkate alma şartı kaldırıldı yani artık özel okul fiyatlarını düzenleyen ve denetleyen bir otorite kalmadı. Zaten bunun sonucunda da bu sene açıklanan uçuk özel okul fiyatlarını görmüş olduk. Böyle bir düzenleme yapılırken öğrencinin ve velinin menfaatinin yok sayılıp özel okullara böyle bir fırsat verilmiş olmasını anlamak mümkün değil! Hani belki, özel okullara, dershanelere, özel derslere harcadığımız tüm paraları bir bankaya koyabilsek; ileride çocuklarımız kalifiye ama işsiz olacaklarına, o paralarla kendilerine bir iş, bir gelecek kurarlar. O kadar ciddi meblağlar bunlar.

Tüm bu sistemsizliğin içinde ben, bizim ve çocuklarımızın hakkını koruyan en ufak bir çıkış yolu göremiyorum. Yapılan her düzenleme aklımızda biraz daha soru işareti, içimizde biraz daha sıkıntı yaratıyor. Üstelik eğitimin kaç sene olduğu da artık benim için önemli değil çünkü giderek müfredatın içeriği boşalıyor. İngiltere’de ilköğretim müfredatında, bilgi, iletişim, tasarım teknolojileri, müzik, sanat gibi dersler varken bizim çocuklarımız çağın gerekliliklerinden giderek uzaklaşıyor gibi hissediyorum.

Ben parasız ve eşit eğitimden yana bir anneyim, öyle olmasını arzu eden bir anne diyeyim ya da. Daha ilköğretimden itibaren çocukları parası olan ve olmayan diye ayıran bir sistem çocuklarımıza hiçbir bakış açısı kazandırmaz. Soysal devletler -en azından temel eğitimde- vatandaşlarına eğitimde bu fırsat eşitliğini verebilmeli. Sadece parasız olması yeterli değil; bir yanda 20 kişilik, bir yanda 60 kişilik sınıflarda eğitim gören çocuklar varsa; SBS, LYS, LGS gibi sınavlarda ilk sıralamayı özel okullara giden çocuklar alıyorsa; MEB’in belirlediği en başarılı 100 okul arasına bir tane bile devlet okulu giremiyorsa; çocuklarımızın büyük bir bölümü eğitimlerinin sonunda bir tek yabancı dili bile konuşamıyorsa bu bizim ya da çocuklarımızın ayıbı değil, tamamen eğitim sistemimizin eksikliğidir. Birileri artık bunu görebilmeli ve kaçan uykularımızı bize geri vermeli.

1 yorum:

  1. Ne güzel ifade etmişsiniz. Geçenlerde bir haber yazısı okumuştum, MEB devlet okullarını itibarsızlaştırmaya ve özel okula teşvik etmeye çalışıyor diye. Yani eğitimde özelleştirmeye gitmenin son çaresi çocukları erken yaşta okula başlatarak, önce öğretmeni sonra çocuğu ve tabi ki veliyi çileden çıkarıp başka "çareler" aratmak. Ben de bir öğretmen olarak -malesef- MEB'in bugün yapıp yarın "bu olmadı" deyip bozmalarından hayli yoruldum. Bu yeni sistemin de bir gün mutlaka "olmadı" denip değiştirileceğine inananlardanım.

    YanıtlaSil